LYON'DA HAFTA SONU


Bazen kafanızı dağıtmak için küçük bir mola vermek istersiniz ve yoğun iş temposu içinde bunun için ayırabileceğiniz pek vaktiniz yoktur. Hafta sonu kaçamakları tam da bu noktada cazip gelmeye başlıyor ve Lyon’un böyle bir yolculuk planı için çok uygun bir rota olduğunu düşünüyorum.



İlk sinema filmi yapımcılarından Lumiere kardeşlerin ve dünyaca ünlü ışık festivalinin şehri Lyon’un en önemli özelliklerinden biri de Fransa’nın gastronomi başkenti olarak anılması. Ülkenin güneydoğusunda, Rhone Bölgesi’nde yer alan şehrin ikliminin biraz sert olduğunu söyleyebiliriz. Bu yıl yeni yıl tatili bahanesiyle Aralık Ayı’nda gezmeye kalkışınca biraz üşüdük! Daha önce sonbaharda burada kalmıştım ve daha iyiydi. Gitmeyi düşünürseniz bunu da göz önünde bulundurmanızı öneririm.




Şehir aslında çok küçük ve bir metro hattı var ama duraklar arası mesafeler oldukça kısa bu nedenle otel/ kalacak yer tercihi yaparken illa merkezde olsun kaygısından uzaklaşabilirsiniz. Les Cordeliers ve Bellecour arasında kalan bölgede oldukça hoş oteller bulunuyor. Burası aslında pek çok mağazanın ve lokanta ve kafenin de bulunduğu, Rue de la République gibi şehrin de en canlı caddelerine de ev sahipliği yapıyor.

Şehir küçük ve iki gün gezmek için oldukça yeterli bir süre olabilir. Örneğin hafta sonunuzu şehirde geçirecekseniz, Cumartesi günü daha hareketli olan şehir merkezini ve eski şehri gezip alışveriş yapabilir,  Pazar günü her yerin kapalı olduğunu hesaba katarak bu gün için de muhteşem Parc de Tete d'Or’u, Güzel Sanatlar Müzesi’ni gezmek üzere plan yapabilirsiniz.

Eski Şehir’de Gezi


Saone Nehri üzerindeki  Bonaparte Köprüsü’nden geçip Vieux Lyon’a ulaştığınızda dikkatinizi ilk çeken şeylerden biri sağda solda sıralanmış irili ufaklı “Bouchon” diye isimlendirilen geleneksel yemekler yapan lokantalar oluyor. Bu kısımdakiler bir parça daha turistik, ara sokaklarda pek çok alternatif var. Ancak ilginizi çeken birinde geleneksel tatlardan denemenizi öneririm.  Cotes du Rhone ve Beaujolais şarapları da yemeğinize eşlik edebilir. Gerçekten muazzam et yemekleri var. Bunun yanında domuz kulağından kurbağa bacağına kadar çok alışık olmadığımız yemekleri de buralarda bulabilirsiniz. Önünüze çıkan sıcak şarap, kestane tezgahlarında mola vermek, krep yemek de keyifli seçenekler olabiliyor.




Eski şehirde güzel yapıların arasında dar sokakları adımlarken irili ufaklı pek çok butik, sahaf ve “müzecik” gördükten sonra, füniküler durağına ulaşıp, kısa bir yolculuğun ardından 1872 yılında inşa edilmiş Fourvière Katedrali’ne ulaşıyorsunuz (Bu yolla gitmenizi öneririm, zira katedrale giderken çıkılan yokuş erbabı tırmanıcıya enfaktüs geçirtebilecek cinsten). Yapının terasında çok hoş bir şehir manzarası sizi bekliyor ve tüm şehri ayaklarınızın altında görebiliyorsunuz.





 Şehir Merkezi ve Alışveriş


Şehirdeki en hareketli bölgeler iki nehrin arasında kalan kısımda yer alıyor. Lyon’un keyifli yanlarından biri sizi yormadan alışveriş hevesinizi yatıştırması diyebiliriz. Pek çok tanıdık global lüks mağaza Lyon’un birbirinden güzel meydanlarını birbirine bağlayan renkli caddelerinde de var. Bunun yanında pek çok Fransız giyim markasını da rahatlıkla şehir merkezinde bulabilirsiniz ama tabi ki fiyatların Türkiye’den ucuz olması elbette beklenmemeli.







Şehre özel hediyelik bir eşyadan, objeden bahsetmek zor. Voisin diye ünlü bir tatlıcı/çikolatacısı var ve buraya özgü bademli bir şekerleme satılıyor ve belki bu bir seçenek olabilir. Dükkanlarda bir de buraya özel pembe bir tür pralin göreceksiniz.

Şehir merkezinde çok sevdiğim, ayrıca kıyasla biraz daha ekonomik bir kaç lezzet noktasından da özellikle bahsetmek isterim. Bunlardan ilki nefis tartinler tadabileceğiniz bir bistro; L'épicerie Bistrot à Tartines (Rue de la Monnaie). Tartine’i en basit biçimde lezzetli bir dilim ekmeğin tatlı, tuzlu alternatiflerle süslenmesi olarak tanımlayabilirim. Bu kelimeden anlaşılan genelde ekmek üzerine tereyağı ve reçel sürülmesi oluyor. Ancak bahsettiğim bistroda lezzetli Fransız peynirlerinin, deniz ürünlerinin yanı sıra pek çok tatlı ve marmelat bulabilirsiniz. Çok sevdiğim ikinci bir mekan da burada yaşayan arkadaşlarımın da önerisiyle gördüğüm Pain&Cie (Rue Quatre Chapeaux). Muhteşem kruvasanlar, reçeller, peynirler ve şarküteri ürünleri yani özetle harika bir brunch burada size bekliyor. Pazar günü için de iyi bir alternatif olabilir. Bunların dışında daha önce Paris yazısında da bahsettiğim L’Entrecote var. Akşam yemeğinde kendilerine özgü soslarıyla sundukları nefis etlerini ve Rhone şaraplarını değerlendirebilirsiniz.







Şehrin gastronomik merkez olduğundan bahsettikten sonra elbette Fransızlara özgü şarküteri ürünlerini bulabileceğiniz yerlerden bahsetmeden olmaz. Les Halles de Lyon bu tür alışveriş için iyi bir adres ancak metroyla ulaşmanız gerekiyor. Bunun dışında aras ıra karşınıza çıkan renkli semt pazarları var. Örneğin bir tanesi Cumartesi günü, eski şehre geçerken karşınıza çıkacak. Taze dağ meyvelerinin tadını çıkarabilir, bir şeyler de atıştırabilirsiniz. Meyve sebzenin yanında onlarca şarküteri ürünü de var.



Parc de Tete d'Or


Bu park Lyon’da en sevdiğim yer olabilir. Her gördüğümde inanılmaz bir huzur hissine kapılıyorum. Devasa ağaçların arasında, sakin yolda yürüyüş yapmak, göl kenarının tadını çıkarmak çok keyifli ve mutlaka denemeye değer diye düşünüyorum. Parkın içinde bir tür bitki müzesi olarak tanımlayabileceğim muazzam seralar var ve içlerinde dünyanın en zor ulaşılır gibi görünen yerlerinden getirilmiş binlerce çeşit bitki türü barınıyor. Bunun yanı sıra özellikle çocukların çok sevebileceği bir hayvanat bahçesi var. Sonbaharda göl tarifsiz güzellikte manzaralara sahne oluyor. Mutlaka görmenizi öneririm.




Musée des Beaux-Arts


Güzel Sanatlar Müzesi de Lyon’da keyifle gezebileceğiniz yerlerden biri. Yapının kendisi de çok hoş, içeri girdiğinizde güzel bir avlu ve heykel bahçesiyle karşılaşıyorsunuz. Rodin, Monet, Pissaro, Renoir gibi pek çok önemli sanatçının eserlerini burada görmeniz mümkün. Müzenin bulunduğu Place des Terreaux
da şehrin en önemli, güzel meydanlarından biri diyebiliriz.

Bu sakin şehir ışık festivali, Fete des Lumieres’in (http://www.fetedeslumieres.lyon.fr/fr) olduğu dönemde hareketleniyor(muş). Bu dönem de genelde Aralık Ayı’nın ilk haftasına denk geliyor. Yeni yıl dönemi de sokak süslemeleri ve genel hava açısından bizim için çok cömert ve hoştu ama imkanınız varsa festivali görmelisiniz diye düşünüyorum.





Küçük Prens...

Küçük Prens'i okudunuz mu? Okumadıysanız ölmeden yapılması gereken iş güç listesine mutlaka bu muhteşem kitabı da okumayı eklemelisiniz derim. Lyon Havaalanı adını, aynı zamanda pilot da olan ve uçuş sırasında hayatını kaybeden Antoine de Saint- Exupéry'den alıyor. Hemen havaalanının yanıbaşındaki Rhonexpress'le ulaştığınız güzel tren garının mimarı da Santiago Calatrava. Oldukça etkileyici bir mimarisi var ve  giderken, dönerken göz atmanızı öneririm. 


İyi Yolculuklar!






Burcu

Burcu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder